Bilgehan Gürlek
bilgehangurlek@gmail.com
Dünyayı ve
insanlığı önümüzdeki dönemlerde şekillendirecek belli başlı megatrend’lerden
birisi de iklim değişikliği. Kasım
ayında Glasgow’da yapılan COP26 iklim zirvesi sonuçları her ne kadar “dağ fare
doğurdu” benzeri ifadelerle anılsa da tartışılmaya devam edecek gibi görünmekte.
Zirvenin sonuçlarından birisi; yeşil dönüşümün finansmanı için gelişmiş
ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere- daha önce olumlu bakılmasına karşın-
doğrudan destek sağlaması yönünde bir karar çıkmaması. Bunun yerine, birtakım
fonlarla şirketlerin yeşil yatırıma yönlendirilmesi tercih edilmiş. Daha çok,
merkez (kuzey) ülkelerdeki şirketlerin desteklenmesi yoluyla yeşil
teknolojilerin geliştirilmesi ve rekabet gücünün artırılması ön plana çıkmış
gibi. Zirvede alınan bir diğer önemli karar, kömüre dayalı üretimin tamamen
terk edilmesi yerine kömür kullanımının kademeli olarak azaltılması
kararıdır.Bu sonuç, Çin ve Hindistan gibi kömüre dayalı enerjiyi yoğun olarak
kullanan ülkelere zaman kazandırırken, ülkemiz için de dikkate alınması gereken
bir gelişme olmuştur.
Yeşil dönüşüm ile görünürde küresel ısınmanın 1,5
derece ile sınırlandırılması hedeflenmekle birlikte, yeşil teknolojilerin
geliştirilmesine yönelik yatırımlarla yeni pazarlar yaratılması ve iklim
değişikliğini rekabet üstünlüğü sağlayacak fırsatlara çevirme isteklerinin ağır
bastığı gözlenmektedir. “Yeşil büyüme” nin ana amaç olduğu bu yaklaşımın olası
bazı olumsuz etkileri şöylece özetlenebilir:
- İş kaybı:
terk edilecek geleneksel madencilik ve enerji üretimi alanlarındaki iş
kayıplarının tüm dünyada 81 milyona, yeşil teknoloji yatırımları ile
yaratılacak yeni istihdamın ise 90 milyona ulaşması beklenmekte. Net rakam
pozitif olmakla birlikte işini kaybedenlere ne
olacağı belirsizliğini korumaktadır. Yok olan sektörlerdeki iş gücünün
yaratılacak yeni işlere doğrudan aktarılması pek kolay gözükmemektedir.
- Yeşil teknoloji yatırımlarının üretim-tüketim artışı
sarmalına neden olarak atık miktarlarında
zincirleme bir artışa yol açması. Verimliliği artırmak kendiliğinden daha az
tüketime yol açmıyor. Yeşil dönüşüm başarıya ulaşabilmesi için küresel ölçekte
sınırlandırılmış bir büyüme ve tüketim anlayışının yerleşmesine gereksinim var.
Kimler sorumlu ?
Son Glasgow
(COP26) toplantısında, gelişmekte olan ülkelerdeki iklim değişikliği ve yeşil
dönüşüm nedeniyle oluşabilecek zararların zengin ülkelerce karşılanmasına
yönelik doğrudan mali destek mekanizmalarının kurulmasını engelleyen A.B.D ve
AB (1) kişi başına karbon salımında
ilk beşte yer alan ülkeler arasındadır:
ton/kişi
- A.B.D. 15,5
- Rusya 12,5
- Çin 8,1
- AB 6,5
- Hindistan 1,9
Kaynak: 2019-EC, küresel atmosfer araştırmaları emisyon veri
tabanı, BBC
Diğer
yandan, 1965-2017 arası enerjiye bağlı toplam karbon salımının yaklaşık
%35’inden 20 petrol şirketinin sorumlu olduğu belirlenmiş(2). Sosyal gruplar
açısından bakıldığında, dünya nüfusunun en zengin %1’i dünyanın yoksul yarısına
göre iki katından daha fazla karbonu atmosfere yaymakta. Yapılan bir araştırma
1990-2015 arasındaki küresel salımların yaklaşık %52’sine en zengin %10’luk
gelir grubunun neden olduğunu göstermekte(3). Zengin ülkelerin ve zengin sosyal
sınıfların tüketimdeki ve karbon salımındaki payı ortada iken; “yeşil dönüşümün
küresel çaptaki maliyetini aynı ölçüde üstlenmek istemedikleri, sınırsız
tüketim alışkanlıklarını bırakarak büyümelerini yavaşlatmayı düşünmedikleri” savları
iklim değişikliği tartışmalarının gündemindedir. Büyük işletmelerin ve gelişmiş ülkelerin iklim
krizini gerçekten önleyici ve eşitsizlikleri azaltıcı yapılanmalara gidilmesi
konusunda sorumluluk alıp almayacakları açık değildir. Sistemde toplumsal adaleti gözeten eşitlikçi
bir değişim olmadan yeşil dönüşümün başarıyla gerçekleştirilmesi olasılığı
oldukça düşük gözükmekte.
Geçtiğimiz
aylarda Paris İklim anlaşmasını onaylayan ülkemiz ise, 2021 yılı içerisinde
Ticaret Bakanlığınca yayınlanan Yeşil
Mutabakat Eylem Planını açıklamış bulunmakta. Avrupa’da %12 lik bir karbon salımı
payına sahip Türkiye’nin yeşil dönüşüm başarımı önemli olacaktır. Eylem
planında ağırlıklı olarak AB mevzuatına uyum, yeşil yatırımlara fon sağlanması,
ar-ge, yenilik ve rekabet gücünün geliştirilmesi, çevresel zararların önlenmesi
vb. konular yer almakta. İş kayıpları, dönüşüm maliyetlerinin ülke içinde nasıl
karşılanacağı vb. gibi toplumsal etkilerden ve ilgili politikalardan söz
edilmemektedir.
Herkes daha
çok rüzgar enerjisi, güneş enerjisi, daha çok elektrikli taşıt aracı istiyor
ama, bunun nasıl yapılacağı belirsizliklerle dolu.Yeşil dönüşüm: “kapitalizmin
krizden çıkış seçeneği mi yoksa iklim krizinden çıkışın çaresi mi ?”, pek açık
değil. Gelişmiş ülkelerin ve üst gelir gruplarının dönüşüm maliyetlerinin
karşılanmasında ağırlıklı olarak sorumluluk almaları sağlanmadan ve
eşitsizlikleri azaltacak sosyal politikalar geliştirilmeden, iklim
değişikliğinin önlenebilmesi çabalarının başarıya ulaşabilmesi pek mümkün
görünmemektedir.
Geçen yıl 3
milyona yakın gencin nüfusa katıldığı düşünüldüğünde; ülkemizin büyüme, sanayileşme,
teknolojik yenilik, sayısallaşma, yeşil dönüşüm ve sosyal politikaları bütünsel
ve kamucu bir yaklaşımla ele alan strateji ve programları ortaya koyması gereği
açıktır.
Kaynakça:
(1)
“Where do all the words & numbers we heard
at COP26 leave us?, Glasgow Climate Pact, 24 Nov 2021, WEF
(2)
https://yesilist.com/tum-karbon-emisyonlarının-üçte-birinden-sorumlu-20-sirket-acıklandı/
(3)
tr.euronews.com/2020/0/21/karbon-emisyonu
* Herkese Bilim Teknoloji (HBT) dergisi 20 ocak 2022 tarihli sayısında yayınlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder