3 Ekim 2019 Perşembe

İnsan, Teknoloji ve Yapay Zeka


bilgehangurlek@gmail.com



“Sevgi bilgeliktir” 
Bertrand Russel

“Sanayi 4.0” ile ortaya çıkan teknolojilerin ve yapay zeka uygulamalarının kısa erimde teknolojik işsizliğe, uzun erimde ise insanın büyük ölçüde teknolojinin denetimi altına girmesine, dahası yapay zekanın tümüyle insanın yerini almasına yol açması olasılığı vardır.

Sayısal teknolojiler, robotlar, nesnelerin interneti, yapay zeka vb. uygulamalar ile çoğunlukla üretim maliyetlerinin düşürülmesi, verimliliğin artırılması ön plandadır. Bu hedefe yönelik olarak, teknoloji kullanımının-gerekli, gereksiz- insanın yerini aldığı, salt teknolojik çözümlere odaklanıldığı görülmektedir. Bu noktada “acaba kapitalizm insanın üretim sürecinde devre dışı bırakıldığı yeni bir ekonomik aşamaya mı geçmek istemektedir ?” sorusu akla gelmektedir. 

Diğer yandan yapay zeka, robotlar vb ile insanı saf dışı bırakmanın tersi uygulamalar da gözlenmekte. Toyota (1)’ daki üretim sürecinin belli bölümlerinde robotların yerine insan kullanılmasına başlanması şeklindeki son uygulamalar buna örnek olarak verilebilir: Toyota, insanı odak noktasına yerleştiren Yalın Düşünce’den yola çıkarak insanın robotlar tarafından değiştirilecek nesneler olarak değil, süreçleri iyileştirecek bireyler olarak yer alacağı üretim süreçleri tasarlamaktadır. Ancak süreçlerin insanlar tarafından iyileştirilmesi sonrasında otomasyona geçilmektedir. Böylece, insanın bir anlamda üretim hattına geri dönüşü gerçekleşmektedir.

Yaratıcılığımız engelleniyor mu ?

Artan teknolojik gelişimlerle birlikte oluşan çok büyük miktardaki veri ve bilgi birikimine karşılık zamanımızı daha fazla yaratıcı etkinliklere ayırmakta olduğumuz oldukça kuşkuludur. Akıllı telefonlar, sosyal medya vb. uygulamaları hızımızı artırıp yaşamımıza bazı kolaylıklar getirirken bizi daha çok meşgul etmekte, gereksiz konularda zaman harcamamıza neden olarak dikkat dağınıklığına yol açabilmektedir. Burada “teknoloji için teknoloji” yaklaşımı ile oluşabilecek teknoloji bağımlılığının insanın yaratıcı çalışmalara odaklanmasını engellemesi, giderek insanı teknolojinin kölesi haline getirmesi olasılığından gözardı edilmemesi gereken bir tehlike olarak söz edilebilir.

Teknolojinin buyruklarına tümüyle uymak zorundamıyız ? Yoksa var olan bilimsel ve teknolojik bilgi birikiminin de eksikleri, yanlışları olabileceğini unutmaksızın yapay zeka da içinde olmak üzere teknolojinin getirdiklerini bilinçli akıl süzgecinden geçirmeliyiz ? 

Yapay zeka ile bilinç arasında fark vardır: Yapay zeka hedef ve girdiler verildiğinde doğru çözümü hızla bulma yeteneğine sahiptir Bilinç ise öznel deneyimle, yani, duygular ve sezgiler ile ilintilidir. Mutluluk, sevinç ve üzüntü gibi duygularla yaşananlar öznel deneyimi oluşturur. İnsanın karar verirken akıl-duygu birlikteliğinin sinerjisinden yararlanması yapay zekaya göre en önemli farklılıklarından- ya da üstünlüklerinden- biridir. Yapay zekanın mutluluk, üzüntü vb. duygulara sahip olup olamayacağı, insan düzeyine erişip erişemeyeceği konusunda çok farklı görüşler bulunmakta (2). Yapay zekanın hiçbir zaman insanın yerini alamayacağını ileri sürenler ya da insanın ileride tümüyle yapay zekanın denetimine gireceğini savunanlar bunlar arasında sayılabilir. 

Yapay zeka insanın kontrolünü  tamamen ele geçirdiğinde insanın ikinci sınıf bir varlık haline gelip gelmeyeceği ya da belli seçkin gruplar yapay zeka teknolojilerinin geliştirilmesini ve kullanımını  kontrol altında tuttuğunda demokrasi karşıtı hegomanyaların oluşup oluşmayacağı gelecekteki belirsizlikler olarak önümüzde durmaktadır.

9 Nisan 2019 Salı

Kentsel Performans Endeksleri -2 : Yetenekli ve Sürdürülebilir Kentler


Bilgehan Gürlek
bilgehangurlek@gmail.com

Önceki yazımızda kentsel başarım göstergelerinden ikisine (Küresel Güçlü Kentler Endeksi ve İnovasyon Kentleri Endeksi) değinmiştik. Bu yazıda diğer iki endeksten söz edeceğiz. İlk söz edeceğimiz endeks;  Küresel Kentler Yetenek Rekabet Endeksi (GCTCI) (1) . Sahip olunan insan kaynağı yeteneklerinin yenilik, rekabet edebilirlik ve büyümeye katkısı son yıllarda tartışılmaz hale gelmiştir. GCTCI, yetenek geliştirilmesi, kentin bu yetenekler için çekici bir yer haline getirilmesi ve var olan yeteneklerin elde tutulabilmesi gücünü ölçen bir endeks. Bu anlamda geçen yıllarda söz ettiğimiz, “ülkeler” için geliştirilmiş küresel yetenek rekabet endeksinin bir alt bölümü. Kentlerin başarımı 5 ana ögede içerilen toplam 16 gösterge ile ölçülüp değerlendirilmekte. Beş ana öge ve bazı göstergeler şöyle özetlenebilir: 1-Kolaylaştırmak/güçlendirmek (ar-ge harcamaları, bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim) 2- Çekicilik (Kişi başı GSYİH, yaşam kalitesi, çevre kalitesi ) 3- Yetiştirmek/geliştirmek (üniversiteler sıralaması, yüksek öğrenim kayıt oranı) 4- Korumak (kişisel güvenlik, alım gücü) 5- Küresel  bilgi oluşturmak (iş gücündeki yüksek öğrenim oranı, uluslararası organizasyon sayısı).
2019 yılı için değerlendirilen 114 kent içinde ilk 5 sırayı alan kentler ve İstanbul’un sırası tablo-1’ de gösterilmektedir.

GCTCI
1
Washington
2
Kopenghag
3
Oslo
4
Viyana
5
Zürih
67
İstanbul
Tablo-1

Kentsel Performans Endeksleri -1 : Güçlü ve Yenilikçi Kentler


Bilgehan Gürlek
bilgehangurlek@gmail.com

Dünya nüfusunun çoğunluğu kentlerde yoğunlaşırken, kentler ekonomik gücün, toplumsal ve kültürel yaşamdaki yeniliklerin toplandığı merkezler olmaktadır. Ülkeler arasındaki ekonomik, kültürel ve sosyal ilişkilerde bazı küresel şehirlerin ağırlığı zaman zaman ülke gücünü de aşan bir noktaya ulaşabilmekte, deyim yerindeyse ülkenin önüne geçebilmektedir. Küreselleşme ve sayısallaşma ile birlikte kentler farklı uzmanlık bilgilerine dayalı stratejik yerler olmaya başlamıştır. Bu nedenle; büyüme, rekabet gücü, yenilik, insan sermayesi, sürdürülebilirlik vb. alanlarda kentlerin başarımını ve gizilgücünü ölçüp, değerlendiren çok sayıda endeks ve gösterge geliştirilmiş durumda. Biz bu yazı dizisinde bunlardan ekonomi, yüksek teknoloji ve inovasyon, insan kaynakları yeteneği geliştirilmesi ve sürdürülebilirlike ilgili olan birkaçına değinmeye çalışacağız.
Bunlardan birincisi Küresel Güçlü Kentler Endeksi (GPCI) dir (1). GPCI ile dünyanın başlıca kentlerinin ( 2018 için 44 kent) insan, sermaye ve firmalar açısından çekiciliği değerlendirilmektedir. Yöntem; ekonomi, ar-ge, kültürel etkileşim, yaşanabilirlik, çevre ve ulaşım olmak üzere altı işlevde toplam 70 göstergenin puanlanması ve kentlerin sıralanmasına dayanmakta. Her işlev grubundaki gösterge sayısı ve göstergelerden bazıları şu şekilde : Ekonomi (13 gösterge) : toplam istihdam, nitelikli iş gücü varlığı, GSYİH - Ar-Ge (8 gösterge) : araştırmacı sayısı, ar-ge harcaması, patent sayısı - Yaşanabilirlik (14 gösterge) : işsizlik oranı, yaşam beklentisi, toplumsal özgürlük ve eşitlik, bilgi iletişim teknolojilerinin hazırbulunulurluğu – Kültürel Etkileşim (16 gösterge) : müze sayısı, tiyatro ve konser salonu sayısı, yaratıcı etkinlikler için ortam – Çevre (9 gösterge) : su kalitesi, yeşil alan miktarı, yenilenebilir enerji kullanımı - Ulaşım (10 gösterge) : toplu taşım yaygınlığı, raylı ulaşım yoğunluğu, trafik tıkanıklığı, uluslararası hava meydanlarına ulaşım süresi. Genel GPCI için 2018 yılı sıralamaları ilk 5 ülke ve Türkiye için tablo-1’de görülmektedir:

GPCI
1
Londra
2
New York
3
Tokyo
4
Paris
5
Singapur
34
İstanbul
Tablo-1

4 Şubat 2019 Pazartesi

Döngüsel Ekonomi ve Yavaş-Akıllı Kentler


Bilgehan Gürlek
bilgehangurlek@gmail.com

Döngüsel Ekonomi ile  hammadde, enerji, su, toprak gibi doğal kaynakların tüketimine dayalı bir ekonomik büyüme ve gelişmeden vazgeçerek- ya da tüketimini en aza indirerek- çevrenin korunması amaçlanmakta. Dünya Ekonomik Forumu (WEF)’nca hazırlanan “Şehirlerde Döngüsel Ekonomi” raporuna (1) göre şehirlerde yaşayanların oranı 1900-2015 yılları arasında % 14’ten % 54 yükselmiş durumda. Bu oranın 2050 yılında % 66’ya kadar çıkması bekleniyor. Günümüzde, küresel gayri safi çıktının % 80’i kentlerde yaratılmaktadır. Şehirler toplam enerjinin % 60’nı tüketirken, sera gazı emisyonları ve atık üretiminde % 70’lik bir paya sahiptirler. Bu eğilimin sonucu olarak doğal kaynaklar hızla tüketilmektedir.
Son yıllarda, gelişmiş ülkelerde akıllı kentler (smart cities ) uygulamalarının yaygınlaştığı görülmekte. Büyük veri, yoğun bağlantısallık (mobil ağlar), algılayıcı kullanımı vb. dijital tekniklerin yaygınlaşması ile birlikte her türlü hareketin ve alanın izlenip denetlenmesi akıllı şehir’lerin ayırdedici karakteristiklerindedir. Anlık veri aktarımı, bilgi işleme ve nesnelerin internetine dayanan yeni iş modelleri ile şehir sakinleri, yerel yönetimler ve iş yerleri arasındaki bilgi paylaşımı artırılmaktadır. Çözümleme, karar verme, planlama ve denetim aşamalarında “verimliliği” ve “hızı” artırmak ana hedeftir. Kentsel üretim ve tüketimin arttığı , teknoloji kullanımının oldukça öne çıktığı akıllı şehir uygulamaları sürdürülebilirlik açısından mercek altındadır. Akıllı kentler israfı, atıkları, gereğinden fazla üretim ve tüketimi, toplumsal eşitsizliği azalttığı ölçüde sürdürülebilir ve döngüsel ekonomi ile uyumlu olacaklardır. Yapay zeka vb. teknolojilerin fazlaca öne çıkarıldığı günümüzde, gereksiz teknoloji kullanımından kaçınarak insana öncelik veren, daha az kaynak tüketimini ve çevresel sürdürülebilirliği hedefleyen “Yalın Kent” yaklaşımı ile akıllı kentler gerçekten akıllanabilirler.