Bilgehan
Gürlek
bilgehangurlek@gmail.com
Döngüsel Ekonomi ile hammadde, enerji, su, toprak gibi doğal
kaynakların tüketimine dayalı bir ekonomik büyüme ve gelişmeden vazgeçerek- ya
da tüketimini en aza indirerek- çevrenin korunması amaçlanmakta. Dünya Ekonomik
Forumu (WEF)’nca hazırlanan “Şehirlerde Döngüsel Ekonomi” raporuna (1) göre
şehirlerde yaşayanların oranı 1900-2015 yılları arasında % 14’ten % 54
yükselmiş durumda. Bu oranın 2050 yılında % 66’ya kadar çıkması bekleniyor. Günümüzde,
küresel gayri safi çıktının % 80’i kentlerde yaratılmaktadır. Şehirler toplam
enerjinin % 60’nı tüketirken, sera gazı emisyonları ve atık üretiminde % 70’lik
bir paya sahiptirler. Bu eğilimin sonucu olarak doğal kaynaklar hızla tüketilmektedir.
Son yıllarda, gelişmiş
ülkelerde akıllı kentler (smart cities ) uygulamalarının
yaygınlaştığı görülmekte. Büyük veri, yoğun bağlantısallık (mobil ağlar),
algılayıcı kullanımı vb. dijital tekniklerin yaygınlaşması ile birlikte her
türlü hareketin ve alanın izlenip denetlenmesi akıllı şehir’lerin ayırdedici karakteristiklerindedir. Anlık veri
aktarımı, bilgi işleme ve nesnelerin internetine dayanan yeni iş modelleri ile
şehir sakinleri, yerel yönetimler ve iş yerleri arasındaki bilgi paylaşımı artırılmaktadır.
Çözümleme, karar verme, planlama ve denetim aşamalarında “verimliliği” ve “hızı”
artırmak ana hedeftir. Kentsel üretim ve tüketimin arttığı , teknoloji
kullanımının oldukça öne çıktığı akıllı
şehir uygulamaları sürdürülebilirlik açısından mercek altındadır. Akıllı kentler
israfı, atıkları, gereğinden fazla üretim ve tüketimi, toplumsal eşitsizliği
azalttığı ölçüde sürdürülebilir ve döngüsel ekonomi ile uyumlu olacaklardır. Yapay
zeka vb. teknolojilerin fazlaca öne çıkarıldığı günümüzde, gereksiz teknoloji kullanımından
kaçınarak insana öncelik veren, daha az kaynak tüketimini
ve çevresel sürdürülebilirliği hedefleyen “Yalın Kent” yaklaşımı ile akıllı kentler gerçekten
akıllanabilirler.
Akıllı
şehirler’in getirdiği; yaşam alanlarının sürekli gözetimi,
daha çok tüketim ve daha hızlı ulaşım, daha hızlı alışveriş yapmak gibi özellikler
insanların doğadan ve birbirlerinden kopartılmasına yol açabilmektedir. Ali
Akurgal’ın sorduğu gibi: “Etrafınızdaki her olayın sürekli bir yere
raporlanması iyi bir şey mi ? kötü bir şey mi ? kişisel özgürlüğünüz bu tür
algılayıcıların ağına takılmanız ile kısıtlanmış olacak” (Organik Yaşam, HBT,
28 Aralık 2018). Bu çerçevede, nüfusu 50.000’den az olan kentleri kapsayan ve İtalya’da
ortaya çıkmış yavaş ya da sakin şehir (Cittaslow) hareketi farklı bir
seçenek oluşturmaktadır. Yavaş şehirler yerel
kaynakların kullanımı, tarihsel mirasın korunması, yerel kültür ve sanatların
özendirilmesi ve doğanın sahiplenilmesi gibi politikalar ve alt yapı sorunlarını
gideren, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan teknoloji uygulamaları ile
yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlamıştır. “Yavaş” ve “akıllı-yalın”
yaklaşımlar birbirlerini destekleyici yönde geliştirilebilir. Yerel kültür,
gıda, çevre ve toplumsal ilişkiler etrafında sakin yaşam alanları yaratarak,
teknolojileri yaşamı hızlandırmak yerine yavaşlatmak için kullanarak insanların
yaşadıkları çevrede mutlu olabilecekleri bir tür yavaş-akıllı kentler oluşturmak sürdürülebilir bir seçenek olarak gündemdedir.
Kapitalizmin rekabet ve
büyüme önceliği akıllı şehirlerin yavaşlatılmasına ne kadar izin verir ?
İnsanlığın rönesans ile birlikte oluşan sanatsal, kültürel geleneği ile
teknolojinin getirdiği tüketim ekonomisi arasındaki çatışma nasıl çözümlenir ? Tüm
bunlar küresel kentsel planlama çevrelerinin tartışma gündemindedir. Ülkemizde ise,
son yıllarda hızlı bir kentleşme
yaşanırken çoğunlukla batının tüketim alışkanlıkları ve teknolojik eğilimleri
taklit edilmeye çalışılmaktadır.Teknoloji, bilim, sanat ve felsefenin insanı
merkez alan bir bütün oluşturduğu göz ardı edilmekte, yarım bırakılan Türk
aydınlanma devrimi nedeniyle oluşan toplumsal yaşamdaki geriye dönüşler kentsel
yaşama da yansımaktadır. Bu çerçevede, İstanbul gibi büyük kentlerin
sorunlarının bütünsel bir yaklaşım olmadan, salt akıllı teknolojilerle ve
alt-yapı projeleri ile çözülebilmesinin olanaksız olduğu söylenebilir. Ülkemizde
yavaş şehir olmayı hak eden kentlerdeki uygulamalar da göz önüne alınarak büyük
kentler için sakin bölgeler oluşturulması, plansız büyümenin durdurulması ve insan
öncelikli yavaş-akıllı kent pratiklerinin uygulanabilirliğinin araştırılması;
başta yerel yönetimler olmak üzere tüm paydaşların gündeminde olmalıdır.
Yavaş şehir üretmemek,
“teknolojiye hayır demek” anlamına gelmiyor. Yavaş-akıllı kentlerle, teknolojinin insanın köleleştirilmesi için
değil özgürlüğünün genişletilmesi için kullanımı, çevresel sürdürülebilirliği
sağlayacak ölçüde bir üretim ve ekonomik büyüme hedefleniyor. “Daha hızlı daha
çok tüketim mi ? Daha verimli ve çevreyi koruyan, yaşam kalitesini
iyileştirecek ölçüde büyüme mi ?” soruları kentleşme stratejilerinde en başta
ele alınması gerekenlerdendir.
Kaynakça:
(1) Circular
Economy in Cities 2018, WEF
* "Herkese Bilim Teknoloji" dergisi 25 Ocak 2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
* "Herkese Bilim Teknoloji" dergisi 25 Ocak 2019 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder