18 Haziran 2020 Perşembe

Eşitsizlik ve İnovasyon


Bilgehan Gürlek
bilgehangurlek@gmail.com



Ülkemiz Ar-Ge ve  yenilik (inovasyon) performansının, verilen onca finansal desteğe karşın istenilen noktada olduğu söylenemez. Yaklaşık 125’e yakın ülkenin değerlendirildiği Küresel İnovasyon Endeksi (GII) sıralamasında Türkiye’nin son üç yıldaki yeri 43.-49.  arasında değişmekte. İkinci olarak, Avrupa Birliği (AB)’nin önemli Ar-Ge ve yenilik işbirliği programlarından Ufuk 2020 (H2020) çerçeve programında Türkiye’nin konumuna bakalım : Projelerde yer alan firma/kuruluş sayısı, AB’den alınan destek miktarı ve katılımcı ülkelerin Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ larına oranları bakımından Türkiye ve örnek olarak seçilmiş Yunanistan, İspanya ve Macaristan verilerini karşılaştıralım :

                                               Türkiye          Yunanistan    İspanya          Macaristan
Katılımcı firma sayısı             1210                   3801             11,783               1670
AB desteği (Meuro)               196.3                  1022             3313                  291
Ulusal Ar-ge/GSYİH               % 1                   %1.1              %1.2                %1.4
*Kaynak: Horizon Dashboard, H2020 country profiles, 18 şubat 2020

Adı geçen dört ülkede de ulusal gelirden Ar-Ge’ye ayrılan paylar (yaklaşık % 1) birbirine çok yakın olmakla birlikte, projelere katılan firma/kuruluş sayısı ve AB’den alınan mali destek miktarı açısından Türkiye diğerlerinin altında kalmaktadır.

Örneğin, Yunanistan 3801 katılımcı (Türkiye’nin üç katı civarında) ile projelerde yer alırken, 1022 Meuro destek (Türkiye’nin 5 katı) almaktadır. Üstelik, iki ülkenin nüfusları karşılaştırıldıpında aradaki fark daha da çarpıcı hale gelmektedir.

Kuşkusuz, Türkiye’nin dışındaki üç ülke doğrudan AB üyesi olmanın avantajlarını kullanmaktadırlar. Yine de ülkemizin programa katılımındaki düşüklüğün tek nedeni bu olmasa gerek.
 
Yurt içine dönersek, kamu kaynaklarınca sunulan finansal destek miktarlarının giderek arttırılmasına karşın, firma ve kuruluşlarca geliştirilen proje hacminin genel olarak istenilen hızda büyümediği - bu konudaki başarımı tümüyle değerlendirebilmek için ülkede  çeşitli düzeylerde etki çözümlemesi ve çok kapsamlı araştırmaların yapılması gerekir- söylenebilir.

 “Yenilik” ne kadar mümkün ?

Üretim “yenilik”lerin motorudur. Örneğin, dört ülkede (Almanya, Çin, Japonya, Güney Kore) toplam Ar-Ge miktarının % 80’i imalat firmalarınca gerçekleştirilmektedir(1). Son 5 yılda Türkiye’nin GSYİH’sı 855 milyar $’dan 749 milyar $’a gerilerken; imalat sanayinin 2000’lerin başında % 22 olan GSYİH içerisindeki payı % 15-16’lara inmiş durumda. Bir yandan üretim kesiminin ekonomi içindeki ağırlığı azalırken, diğer yandan gelir dağılımındaki eşitsizlik  artmaktadır: En zengin % 20’lik kesimin ulusal gelirden aldığı pay % 47.5 iken en yoksul % 20’nin payı % 6.5 civarındadır. En üst % 1’lik gelir kesiminin payı ise %30’lara yaklaşmaktadır. Avrupa ülkelerinde gelir dağılımı eşitsizliğinde ülkemiz sondan ikinci sırada yer almaktadır (2).
Üretim kapasitesindeki  bu geriye gidişler ve gelir dağılımı dengesindeki bozuluşlar toplam istem (talep)’i azaltır, zincirleme olarak teknoloji yatırımları, yayılımı durağanlaşırken “yenilik” ne kadar mümkündür ?

Gelirleri azalan çalışanların yaratıcı kapasitelerini artırmaları ve yenilikçi olmalarını beklemek fazla bir iyimserlik olur. Sayısallaşma (dijitalleşme)  ve otomasyon sonucunda işsizlik ve nitelikli insan kaynağı açığının birarada yaşanması ciddi bir olasılık olarak önümüzde durmaktadır.
Gelir dağılımında eşitsizliklerin artması  bütünsel olarak bakıldığında eğitim kalitesinin giderek düşüşüne ve nitelikli iş gücü eksikliği nedeniyle verimliliğin ve yenilik yapma kapasitesinin azalmasına yol açabilecektir.

“Yenilik”te başarılı kuzey Avrupa ülkelerinin kapitalist sistemde görece olarak daha eşitlikçi ülkeler olduğu dikkate alındığında; “gelir dağılımını dengeleyici yönde çalışanların ücretlerinin artırılması,  dolayısıyla, talebin ve üretimin canlandırılması sağlanarak yenilik yetkinliğinin geliştirilmesi” karar vericiler ve politika belirliyiciler için  önemli bir seçenektir. Burada kilit etken, eşitsizlikleri azaltacak gelir aktarımı mekanizmalarının ve üretim ağırlıklı halkçı politikaların uygulanmasıdır.

Bütünsel politikaların önceliği

Ar-Ge ve yenilik kapasitesini geliştirecek bir diğer öge; toplam kalite yönetimi, yalın yaklaşım, süreç ve örgütsel yenilikler vb. “kurumsal yetkinlikler”dir. Ekonomik darboğaz içerisinde ayakta kalmaya çalışan sanayimizin artan belirsizlik ortamında kurumsal yetkinliklerin geliştirilmesine, Ar-Ge ve inovasyona yeterince eğilmesi oldukça zor gözükmektedir.
Her ne kadar sirket, araştırma kurumu vb. temelinde başarılı bireysel yenilikçiler görülmekte ise de, Ar-Ge ve yenilik kavramlarının tüm paydaşların gündeminde ağırlık kazanabilmesi için, öncelikle, uzun erimli planlama ile makro ekonomik düzeyde eşitsizliklerin azaltılması ve üretim kapasitesinin geliştirilmesi gerekmektedir. Koşut olarak,  kurumsal yetkinliklerin yaygınlaştırılması daha kolay olacaktır. Böylece, firma ve kuruluşların anlık bireysel başarılarıyla sınırlı kalmak yerine, yenilik eko-sosyal sisteminin bütününde sürdürülebilir başarım sağlanabilir.

Laik bilimsel eğitimin önemi

Ar-Ge ve yenilikte ileri batılı ülkelere bakıldığında büyük çoğunluğunun, kökleri Rönasans’a dayanan laik-bilimsel eğitim ve kültürel yapılara sahip olduğu görülebilir.
Bize gelince, bütünsel düzeyde eşitsizlikleri azaltacak politikalara ek olarak; laik, demokratik ve bilimsel eğitimin ve kültürel yapıların geliştirilmesi ile yenilikçiliği içselleştiren bilincin oluşturulması, başarı için olmazsa olmazdır.

Elbette, bireysel başarıların ve “yenilik kahramanları”nın varlığından söz edilebilir ama bu sistemin bütününün yenilikçi olduğunu göstermez. Yenilik sistemimizdeki asıl sorun, niceliksel, teknik çabaların yeterli olmamasından çok, niteliksel ve kültürel alt yapının yeterince geliştirilememiş olması gibi gözükmekte.

Yaşanılan Korona süreci sonrasında, içinde bulunduğumuz ekonomik krizin daha da şiddetlenmesi olasılığı göz önüne  alındığında, uzun erimli planlamaya, Ar-Ge’ye ve yenilikçiliğe her zamankinden daha fazla gereksinim duyulacağı söylenebilir. Kritik konu; Ar-Ge ve yenilik stratejilerinin hangi yönde- eşitsizlikleri azaltan, daha adil bir toplumsal düzen ya da gelir dağılımını ve sosyal adaleti daha da bozan-uygulamaya konulacağıdır.

Planlamayı rafa kaldıran, üretimden giderek uzaklaşan, eşitsizliklerin arttığı bir ekonomi yenilikçi olabilir mi?  


Kaynakça:
(1)    Readiness for the Future of Production Report 2018, WEF
(2)    Sozcu.com.tr/2020/ekonomi/yoksul-daha-da yoksullasacak

* 12 haziran 2020 tarihli Herkese Bilim Teknoloji Dergisinde yayınlanmıştır.