Bilgehan
Gürlek
bilgehangurlek@gmail.com
Ülkemiz Ar-Ge ve yenilik (inovasyon) performansının, verilen onca finansal desteğe karşın istenilen noktada olduğu
söylenemez. Yaklaşık 125’e yakın ülkenin değerlendirildiği Küresel İnovasyon Endeksi (GII) sıralamasında Türkiye’nin son üç yıldaki
yeri 43.-49. arasında değişmekte. İkinci
olarak, Avrupa Birliği (AB)’nin önemli Ar-Ge ve yenilik işbirliği programlarından
Ufuk 2020 (H2020) çerçeve
programında Türkiye’nin konumuna bakalım : Projelerde yer alan firma/kuruluş
sayısı, AB’den alınan destek miktarı ve katılımcı ülkelerin Ar-Ge
harcamalarının GSYİH’ larına oranları bakımından Türkiye ve örnek olarak
seçilmiş Yunanistan, İspanya ve Macaristan verilerini karşılaştıralım :
Türkiye Yunanistan İspanya Macaristan
Katılımcı firma sayısı 1210 3801 11,783 1670
AB desteği (Meuro) 196.3 1022 3313 291
Ulusal Ar-ge/GSYİH
% 1 %1.1 %1.2 %1.4
*Kaynak:
Horizon Dashboard, H2020 country profiles, 18 şubat 2020
Adı
geçen dört ülkede de ulusal gelirden Ar-Ge’ye ayrılan paylar (yaklaşık % 1)
birbirine çok yakın olmakla birlikte, projelere katılan firma/kuruluş sayısı ve
AB’den alınan mali destek miktarı açısından Türkiye diğerlerinin altında
kalmaktadır.
Örneğin,
Yunanistan 3801 katılımcı (Türkiye’nin üç katı civarında) ile projelerde yer
alırken, 1022 Meuro destek (Türkiye’nin 5 katı) almaktadır. Üstelik, iki
ülkenin nüfusları karşılaştırıldıpında aradaki fark daha da çarpıcı hale
gelmektedir.
Kuşkusuz,
Türkiye’nin dışındaki üç ülke doğrudan AB üyesi olmanın avantajlarını
kullanmaktadırlar. Yine de ülkemizin programa katılımındaki düşüklüğün tek
nedeni bu olmasa gerek.
Yurt içine dönersek, kamu
kaynaklarınca sunulan finansal destek miktarlarının giderek arttırılmasına
karşın, firma ve kuruluşlarca geliştirilen proje hacminin genel olarak istenilen
hızda büyümediği - bu konudaki başarımı tümüyle
değerlendirebilmek için ülkede çeşitli
düzeylerde etki çözümlemesi ve çok kapsamlı araştırmaların yapılması gerekir-
söylenebilir.
“Yenilik” ne kadar mümkün ?
Üretim
“yenilik”lerin motorudur. Örneğin, dört ülkede (Almanya, Çin, Japonya, Güney
Kore) toplam Ar-Ge miktarının % 80’i imalat firmalarınca gerçekleştirilmektedir(1).
Son 5 yılda Türkiye’nin GSYİH’sı 855 milyar $’dan 749 milyar $’a gerilerken; imalat
sanayinin 2000’lerin başında % 22 olan GSYİH içerisindeki payı % 15-16’lara
inmiş durumda. Bir yandan üretim kesiminin ekonomi içindeki ağırlığı azalırken,
diğer yandan gelir dağılımındaki eşitsizlik
artmaktadır: En zengin % 20’lik
kesimin ulusal gelirden aldığı pay % 47.5 iken en yoksul % 20’nin payı %
6.5 civarındadır. En üst % 1’lik gelir kesiminin payı ise %30’lara
yaklaşmaktadır. Avrupa ülkelerinde gelir
dağılımı eşitsizliğinde ülkemiz sondan ikinci sırada yer almaktadır (2).
Üretim
kapasitesindeki bu geriye gidişler ve gelir
dağılımı dengesindeki bozuluşlar toplam istem (talep)’i azaltır, zincirleme
olarak teknoloji yatırımları, yayılımı durağanlaşırken “yenilik” ne kadar
mümkündür ?
Gelirleri
azalan çalışanların yaratıcı kapasitelerini artırmaları ve yenilikçi olmalarını beklemek fazla bir iyimserlik olur. Sayısallaşma
(dijitalleşme) ve otomasyon sonucunda işsizlik
ve nitelikli insan kaynağı açığının birarada yaşanması ciddi bir olasılık
olarak önümüzde durmaktadır.
Gelir
dağılımında eşitsizliklerin artması bütünsel
olarak bakıldığında eğitim kalitesinin giderek düşüşüne ve nitelikli iş gücü
eksikliği nedeniyle verimliliğin ve yenilik
yapma kapasitesinin azalmasına yol açabilecektir.
“Yenilik”te
başarılı kuzey Avrupa ülkelerinin kapitalist sistemde görece olarak daha
eşitlikçi ülkeler olduğu dikkate alındığında; “gelir dağılımını dengeleyici
yönde çalışanların ücretlerinin artırılması,
dolayısıyla, talebin ve üretimin canlandırılması sağlanarak yenilik yetkinliğinin
geliştirilmesi” karar vericiler ve politika belirliyiciler için önemli bir seçenektir. Burada kilit etken, eşitsizlikleri azaltacak gelir
aktarımı mekanizmalarının ve üretim ağırlıklı halkçı politikaların
uygulanmasıdır.
Bütünsel
politikaların önceliği
Ar-Ge
ve yenilik kapasitesini geliştirecek bir diğer öge; toplam kalite yönetimi,
yalın yaklaşım, süreç ve örgütsel yenilikler vb. “kurumsal yetkinlikler”dir. Ekonomik darboğaz içerisinde ayakta kalmaya
çalışan sanayimizin artan belirsizlik ortamında kurumsal yetkinliklerin
geliştirilmesine, Ar-Ge ve inovasyona yeterince eğilmesi oldukça zor
gözükmektedir.
Her
ne kadar sirket, araştırma kurumu vb. temelinde başarılı bireysel yenilikçiler görülmekte
ise de, Ar-Ge ve yenilik kavramlarının tüm paydaşların gündeminde ağırlık
kazanabilmesi için, öncelikle, uzun erimli planlama ile makro ekonomik düzeyde
eşitsizliklerin azaltılması ve üretim kapasitesinin geliştirilmesi gerekmektedir.
Koşut olarak, kurumsal yetkinliklerin yaygınlaştırılması
daha kolay olacaktır. Böylece, firma ve kuruluşların anlık bireysel başarılarıyla
sınırlı kalmak yerine, yenilik eko-sosyal sisteminin bütününde sürdürülebilir
başarım sağlanabilir.
Laik
bilimsel eğitimin önemi
Ar-Ge
ve yenilikte ileri batılı ülkelere bakıldığında büyük çoğunluğunun, kökleri
Rönasans’a dayanan laik-bilimsel eğitim
ve kültürel yapılara sahip olduğu görülebilir.
Bize
gelince, bütünsel düzeyde eşitsizlikleri
azaltacak politikalara ek olarak; laik, demokratik ve bilimsel eğitimin ve kültürel
yapıların geliştirilmesi ile yenilikçiliği içselleştiren bilincin oluşturulması,
başarı için olmazsa olmazdır.
Elbette,
bireysel başarıların ve “yenilik kahramanları”nın varlığından söz edilebilir
ama bu sistemin bütününün yenilikçi olduğunu göstermez. Yenilik sistemimizdeki asıl
sorun, niceliksel, teknik çabaların yeterli olmamasından çok, niteliksel ve kültürel alt yapının
yeterince geliştirilememiş olması gibi gözükmekte.
Yaşanılan
Korona süreci sonrasında, içinde bulunduğumuz ekonomik krizin daha da şiddetlenmesi
olasılığı göz önüne alındığında, uzun
erimli planlamaya, Ar-Ge’ye ve yenilikçiliğe her zamankinden daha fazla
gereksinim duyulacağı söylenebilir. Kritik konu; Ar-Ge ve yenilik
stratejilerinin hangi yönde- eşitsizlikleri azaltan, daha adil bir toplumsal
düzen ya da gelir dağılımını ve sosyal adaleti daha da bozan-uygulamaya
konulacağıdır.
Planlamayı
rafa kaldıran, üretimden giderek uzaklaşan, eşitsizliklerin arttığı bir ekonomi
yenilikçi olabilir mi?
Kaynakça:
(1)
Readiness
for the Future of Production Report 2018, WEF
(2)
Sozcu.com.tr/2020/ekonomi/yoksul-daha-da
yoksullasacak
* 12 haziran 2020 tarihli Herkese Bilim Teknoloji Dergisinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder